23 Ekim 2008 Perşembe

Mangal Yürek

Sıcak bir haziran günüydü. Bir türlü gelmiyordu. Genç adam evinin balkonuna oturmuş uzaktaki şehirler arası yoldan geçen arabalara askıyordu. ev en üst kattaydı. yağmurlu havalarda çatıdan akan sular yüzünden tavanı sararmıştı. ama bunu hiç önemsemiyordu. çünkü o koca şehirdeki belkide en güzel manzaralı evde oturduğunu düşünüyordu. en sevdiği cd yi taktı. Akdeniz akşamları çalıyordu aylardan temmuz değildi sahilde de değil di. ama kimse bu şarkıyı mırıldanmasını engelleyemezdi. güneş sıcaklığını biraz olsun azaltmıştı. gitti kendine bir çay koydu. kitabını aldı. tam bolkana geri dönüyordu ki kapı çalındı. acaba kapıcımı? hay Allah aidatı mı ödemeyi unuttum? diye düşündü istemeye istemeye kapıyı açtı. ama karşısında can dostu olan kız vardı. birbirlerini çok eskiden tanılradı. ama uzun yıllar hiç karşılaşmamışlardı. sonra birgün tamamen bir rastlantı onları birleştirmişti. yıllar her ikisinde de derin izler bırakarak geçmişti. kızın elinde bir sepet vardı ve sepetin içi çilekle doluydu. zaten tam çilek mevsimiydi. kız güldü :
-benim çileğe alerjim var ne zaman yesem yüzüm gözüm şişer. bende sana getirdim dedi. genç adam sepeti aldı. :
-hadi gir mangal yürek sana bir kahve yapayım.
ona hep mangal yürek diye hitap ederdi. içeri girdi balkona çıktılar. genç adam düşünüyordu kahve yapacaktı ama evde kahve varmıydı? kahve vardı ama ya fincan cezve? bir yandan mutfaktaki dolabı karıştırıyor, biryandan da hay Allah rezil olucam kahve var cezveyide buldum fincan yok diye düşünüyordu. en sonunda pes etti. Balkona doğru seslendi:
-kahve yerine başka birşey içmek istermisin?
kız durumu anlamıştı:
-gerek yok zaten gideceğim sen zahmet etme dedi.
oğlan biraz bozulmuştu. evine pek konuk gelmezdi. gelen konuga ikram edeceği bir kahve olsun diye almıştı ama fincanı düşünememişti. hayıflandı. bu arada gözü dolabın altında bulunan şarap şişesine tıkıldı. 95 yılında almıştı. Tokattan getirmişlerdi. özle bir şaraptı. özel bir güne saklıyordu. aslında hergün zaten özel bir gün değilmiydi. diye düşünüyordu. kıza yine seslendi:
-peki bir kadeh şarap içermisin?
kendi kendine güldü kız. çünkü çaten çileği sadece beyaz şarapla yerse aleji olmuyordu belil belirsiz bir "içerim" çıktı ağzından. genç adam şarabı ve kadehleri soğuması için bozdolabına koydu. çilekleri yıkamaya başladı. "yıkanmayan çilek kum yapar böbreklerde" demişti babası. güneş artık karşıdaki tepenin ardına doğru yönelmişti. gökyüzünün kızıllığı yüzlerine vuruyordu. koyulaşmış sohbetleri sırasında arabaların asfalt üzerindeki çıkardıkları sesi artık duymuyorlardı. o günü nasıl geçirdiklerini konuşuyorlardı. zaten birbirleriyle konuşmaktan hiç bıkmayan gevezeydiler. bir yandan çilek yiyorlar bir yandanda beyaz şaraplarını yudumluyorlardı.her ikisininde neçok anlatacakları vardı sanki. sonra birden sessizlilik oldu. sustular. genç adam kıza baktı. kız yeşil gözlerini güneşin kızıllığından çekti ve önce oğlana baktı sonra tekrar gökyüzüne ikisde birbirlerini için iyi bir dosttan öte olduklarını biliyorlardı. o an sanki saatler durmuştu kız tekrar oğlana baktı. genç adamın aklından işte hayallerimdeki insan cümlesini şimşek hızıyla geçti. o şimşek sanki kalbinin derinliklerinde bir kuş havalandırmıştı. uçtu uçtu. geldi ve kızın ellerine kendi elleri olarak kondu. kız sanki uykudan bir anda ayılmış gibi irkildi. ellerini gönç adamın ellerinde gördü. kalbi duracak gibi oldu. ilk kez onun ellerini tutuyordu. ne yapacağını şaşırdı."ne kadarda sıcak elleri"diye düşündü. bu sıcaklık parmaklarınadan başlayarak mangal yüreğine kadar ulaşmıştı. sonra birden sessizliğini bozdu kız:
-Yaşamadığımız geleceğin hatırı için sakın neden diye sorma olurmu ? ayağa kalktı sonra bir çilek daha aldı kapıya yöneldi. genç adam şaşırdı. çaresizce
-peki ama neden? dedi. kız arkasına döndü.
-neden diye sorma... diye tekrarladı. yeşil gözleri donuklaşmıştı. sokak kapısı kapandığında yarım kalan iki kadeh şarap biraz çilek soru işaretleriyle dolu bir yürek kalmıştı geride.... balkona çıktı. kız arabasını çoktan çalıştırmıştı ve park yerinden çıkıyordu. genç adam olağanca gücüyle haykırdı:
-peki ama neden?
kız duymuştu. yeşil gözlerinde nem vardı
-dostluğunu yitirmemek için. birgün seni üzmekten korktuğum için ve seni çok sevdiğim için dedi. belli belirsiz bir sesle
AMA BU YANITI KİMSE DUYMADI...

arkadaşlar replerinizi ve yorumlarızını eksik etmeyiniz

Hiç yorum yok: